METİN YÜKSEL OLAYI

Akıncılar, genel olarak ülkücüleri düşman olarak gören bir gruptur. Bunlar Fatih bölgesinde bize sıkıntı yaratıyorlardı. 1977 senesinde Akıncılar, Profilo’ya giderken alt katı demirci olan iki katlı bir binada faaliyet gösteriyorlardı. Bu dernek önceden de vardı ama Profilo’da çalışan Disk işçilerinin baskısı sebebiyle kapalı duruyordu.

Biz Mecidiyeköy’de Ülkü Ocağı açtıktan birkaç ay sonra bunlardan Muhittin isminde Oflu biri bana geldi ‘derneği açmak için yetki aldığını ve müsaade edersek faaliyete başlayacaklarını’ söyledi. Ben de “Bu dernek niye kapalı diye merak ediyordum. Biz de yardımcı olalım derneğinizi açın.” dedim.

Muhittin, kısa sürede yönetimini oluşturup derneği faaliyete geçirdi. Onunla görüşmelerimiz devam ediyordu. Bir gün ona “Gel Muhittin, birlikte hayırlı bir iş yapalım. Kardeş dernek olalım.” dedim. Niyetim Türkiye çapında örnek bir çalışma yapmaktı. “Bunu yönetimlerimizde karara bağlayıp hem kayda geçirelim, hem de basına açıklayalım.” dedim.

Bana “Allah senden razı olsun, seve seve bunu yaparız.” diye cevap verdi. Gitmiş yönetim kurulunu toplayıp planladığımız gibi bir karar çıkarmış. Dolayısıyla biz de böyle bir karar aldık ve bu Akıncılarla kardeş dernek olduk. 20-25 kişilik bir gruptular. Artık onlar da mahallede duvarlara yazılar yazmaya başladılar. Bunlara dikkat ediyordum. Sürekli “Milliyetçi Türkiye – Müslüman Türkiye, MHP-MSP, Türkeş-Erbakan” sloganlarını birlikte yazıyorlardı. Çevredeki esnafın da bu sloganlara olumlu tepki verdiğini tespit ettim. Hatta Muhittin’i çağırdım teşekkür ettim ve “Kardeşim yazıya çıkarken bize de haber verin, tedbir alalım, yardımcı olalım.” dedim.

Bir gün ben Taşocağı Caddesinden aşağı doğru inerken Muhittin’in yanında yaşlı bir adam ile hızlı bir şekilde geldiğini gördüm. Durdurup “Hayırdır bir şey mi var?” diye sordum. “Seni gördüğüm iyi oldu. Bizim derneği birileri işgal etti. Korkarım siz bu adamlarla belaya kalırsınız, kendinize dikkat edin.” dedi. Meğer Akıncılar’ın içindeki Metin Yüksel ve ekibi bu derneğe el koymuşlar. Arkalarında ise MSP İl Gençlik Kolları başkanlığını yapan kişi varmış. Bunlar derneğe el koyunca daha önce bizimle görüşen Akıncılar da derneğe gidip gelmez oldular.

Bunlar geldikten kısa süre sonra melânetliklerini göstermeye başladılar. Önce bizim orada esnaflık yapan Ordulu Muammer isminde bir arkadaşımıza silah dayadıklarını haber aldık. Muammer akşamüstü dükkânını kapamış Ocak’a gelirken yolda silahlı biri onu kenara çekmiş ve “Sen hiç Müslüman kurşunu yedin mi?” demiş.

Ardından benim Ocak başkan yardımcılığımı yapan Mustafa Kemal Kitapçı’yı kurşunladıklarını öğrendim. Nurullah Tevfik Ağansoy o sıralar polisler tarafından aranıyordu. Bu defa onu kurşunlayarak ayağından vurdular. Tevfik, kaçak olduğu için hastaneye de götüremiyorduk. Ümit Deniz Kulluk ismindeki arkadaşımın babası Fatih’te sünnetçilik yapıyordu. O anlar diye son çare olarak onun yanına götürdüm. Kurşunu ayağından o çıkardı. Tevfik, Sünnetçi Kliniğinde bir hafta kadar yattı. Peş peşe cereyan eden bu olaylar üzerine Tevfik’in vurulduğu gün ben o derneği bastım. Fakat kimseyi bulamadım. Orayı terk etmişler. Bunun üzerine orayı bir daha geri dönemeyecekleri şekilde tahrip ve talan ettim.

Tabii bu Metin Yüksel ekibinin kökü Fatih’teydi. Orada da ülkücülere karşı eylemler yaptıklarını duydum. Mesela Nevşehir Öğrenci Yurdunda kalan bir arkadaşımızı yurda giderken durdurup üzerindeki silahı gasp etmişlerdi. Dolayısıyla Seyfettin’e Akıncıların kaldığı Vakıf Yurdunu aramasını söyledim. Çünkü daha önce de böyle birkaç olay olmuş ama onlar “Yanlışlıkla oldu.” diyerek arkadaşlarımızdan gasp ettikleri şeyleri getirip geri vermişlerdi. Yurdun müdürü ile konuştum “Tamam hemen halledeceğim.” dedi ama bir daha onlardan ses çıkmadı. Birkaç kere arattım. Sonunda bana “Silahı vermiyorlar ve ganimet olarak el koyduklarını söylüyorlar.” dedi.

1978’in Mayıs ayıydı. O günlerde babam İstanbul’a gelmişti. Beni Rize’ye götürmek istiyordu. Hatta bana bir de Renault araba almıştı. O gün babamı, derneğin yakınında bulunan caminin karşısında -müteahhitlik de yapan- bir emlakçının yanına götürdüm. Babam konuşup sohbet ederken; ben de derneğe bir çıkayım, dedim. Derneğe doğru yürürken, caminin bahçesinde bir hareketlilik olduğunu fark ettim. Ferit Tütüncüoğlu ismindeki ülküdaşımızı birileri dövüyordu. Hemen oraya koştum ve Ferit’i dövenlerin elinden kurtardım. Bunlar Akıncılardı. Başlarında Metin Yüksel vardı. Bu defa adamlarla ben karşı karşıya kaldım.

Metin Yüksel silahına davrandı. Bana en önce o ateş etti. Kendimi oradaki musalla taşının ardına attım ve silahımı çekerek ben de ateş etmeye başladım. İçlerinden Metin Yüksel olduğunu sandığım biri, silahla bana caminin avlusundaki tuvaletin köşesinden ateş etmeye başladı. Onun omzundan vurulduğunu gördüm. Bunun üzerine caminin avlusundan kaçtılar.

Bu defa caminin karşısında bulunan Akıncılar Derneği’nin inşaatından 5-6 kişi beni kurşun yağmuruna tutmaya başladı. Ortalık savaş alanına dönmüş gibiydi. Caminin mermer döşeli zeminine çarpan mermiler etrafımda tozlar çıkarıyordu. Kafamı bile çıkaramıyordum. O sırada polis Bekir oraya geldi ve o da silahıyla çatışmaya müdahale etmeye başladı. Bu defa ben oradan çıkıp caminin duvarını siper alarak, o tarafa doğru kafamı çıkarıp ateş etmeye başladım. O esnada bir mermi, caminin demir parmaklıklı duvarına çarptı ve bir sürü demir ve taş parçası yüzüme geldi. Bir taş parçası da gözüme girmiş ama ben mermi girdi, sandım. Oraya yığıldım.

Önce karşı büroda oturan babam koşup geldi. Beni kaldırdılar. Önce Okmeydanı Hastanesi’ne götürüldüm. Orada gözüme bir müdahale yapamayacaklarını söylediler. Oradan Çapa Hastanesine sevk edildim. Doktorlar gözüme baktılar, beni yatırdılar. Bu arada polisler başımda bekliyorlardı. Ama yatalı birkaç gün olduğu halde doktorlar pek bir şey yapamıyorlardı. Bu arada vurulduğumu duyan arkadaşlarım ve iki amcam da oraya gelmişlerdi. Mustafa Çamur ismindeki arkadaşımın yardımıyla bir araba ayarlandı. Ben sanki yengemle beraber hava alıyormuş gibi orada dolaşırken gelen arabaya bindiğim gibi hastaneden kaçtım.

****

Bu olay basına “Ülkücüler ile Akıncılar arasında çıkan silahlı çatışma” şeklinde yansıdı. “Uzun zamandır ülkücülerle Akıncılar arasındaki sürtüşme vardı. Sonunda Recep Öztürk ekibiyle Akıncıları boğdu.” gibi şeyler yazıldı. Bu olayla ilgili herhangi bir adli soruşturma yapıldı mı bilmiyorum. Mahkemeye filan çağrılmadım. Ben Çapa’dan kaçtıktan sonra sanırım polisler bu dosyayı kapattılar. Sol gözümü kaybetmiştim ama ne bir arayan oldu ne de bu olaydan dolayı birinin yargılandığını duydum.

(Kaynak: Recep Küçükizsiz – Ülkücü Hareketin Malul Gazileri – 1.cilt)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir