Bugün, 25 Şubat. ADİL DEMİRÖZ ‘ümüzün Hakk’a yürüdüğü gün…
1976 yılında okumak için Antalya’dan Adana’ya gelmiş ve Mühendislik Yüksek Okulu’nun Makina bölümüne kaydını yaptırmıştı. Daha lise çağlarında ülkücülük ile tanıştığı için Adana’da hemen ülkücü arkadaşlarını bulmuş ve onlarla birlikte Adana Erkek Talebe Yurdu’nda kalmaya başlamıştı.
Okulda ülkücülerin sayıları azdı hele makina bölümünde ancak bir avucun parmakları kadardılar ama solcu öğrencilerle aralarında çıkan kavgalarda henüz yenilmemişlerdi o yıllarda.
Adil, makina bölümünde okuyan o az sayıdaki ülkücüler arasında heyecanlı, kabına sığmaz delikanlılardan birisiydi. Yürekli mi yürekli olduğu gibi boyu posu da yerindeydi…
Ertesi yıl Adana Ülkü Ocaklarının oluşturduğu Mühendislik yönetiminde görev almıştı, Adil. Aynı dönemde CHP de bir karabasan gibi memleketimizin üstüne çöküyordu. 1977 seçimlerinden sonra hükumet kurmak için başka partilerden ayarttığı milletvekilleriyle yeterli çoğunluğu sağlayan CHP 5.Ocak.1978’den itibaren icra-yı hükumet görevini yerine getirmeye ve o tarihten itibaren de ülkücü kanları oluk oluk olup akmaya başladı.
CHP iktidarının ilk gününden başlayarak yurdun dört bir yanından şehit haberleri geliyordu. Şadi Yılmaz, İhsan Vuranoğlu, Orhan Bilici, Ruhi Mücahit Güleç, Saadettin Manga, Yunus Bedel, İsmail Güzel, Şahin Buyrukbülen, Metin Demirtaş, Haydar Ciritci, Mehmet Alkurt, Hayati Dağarslan, Nevruz Koç, Rahmi Şahin, Ali Çakır, Şerif Özçubukçu….
Gaziantep’te 24 Şubat 1978 günü komünistler tarafından hunharca katledilen Şerif Özçubukçu’nun haberi de yürekleri dağlamıştı. Adana Ülkü Ocakları, o gece bu şehidin cenaze törenine katılmak için hemen hazırlıklara girişmiş, bir yanda Adana Erkek Talebe Yurdu’nda Gaziantep’e gitmek isteyen öğrencilerin listesi çıkarılırken bir yandan da otobüs kiralanmıştı.
Adil, bu törene katılmak için can atanlardan birisiydi. Oda arkadaşı Rıfat ile birlikte listeye isimlerini yazdırdılar. Lakin, mühendislikteki sayı azlığından doğan kritik durum sebebiyle listeyi hazırlayan İrfan’ın buna gönlü razı olmamıştı. Her günleri kavga dövüş içerisinde geçen mühendislik talebelerinin Gaziantep’e gitmesini pek istemiyordu. Mühendisliğe göre daha rahat okula gidip gelebilen Eğitim Enstitüsü, Akademi gibi okullardaki arkadaşlarının yazılmasını istiyordu. Adil’e “Sen gitmesen iyi olur gardaş”, diyerek listeden ismini silen İrfan, Adil’i o akşam Yurt’ta göremeyince gittiğini anlamıştı.
Neredeyse tamamı yüksek okul öğrencilerinden oluşan Ülkücü kafile otobüse doluştuğunda Rıfat ile Adil en ön koltuğa oturmuşlardı. Kafile başkanı Rıfat idi. Salavatlar çekerek, marşlar söyleyerek Gaziantep’e vardılar. Şehit Şerif’in cenazesi için bir tören düzenlenmiş, daha sonra da mezarlığa gidilecekti.
Adana Ülkü Ocaklarını temsil eden grup da kortejdeki yerini aldı. Yürüyüş kolu polis kordonu altında ilerlerken çevreden zaman zaman silah sesleri duyuluyordu. Önce nedeni bilinmeyen bir kargaşa oldu. Bu arada Adil birden yere yığıldı. Nereden geldiğini bilmedikleri bir kurşun o yiğidin yüreğini parçalamıştı. Yere yuvarlanan genci, bağırış çağırışlar üzerine gelen polisler bir arabaya atıp hastahaneye kaldırdılar.
O kargaşalıkta herkes bir birini yitirmiş, Adana grubu da dağılmıştı. Düzenli kortej artık başı bozuk bir kalabalık halinde ilerliyordu. Rıfat, nice sonra “Vurulan Adanalıymış” dediklerini duyunca “Gerçekten bizden biri mi?” diye arkadaşlarını araştırmaya başladı.
Akşam Gaziantep Ülkü Ocaklarından arkadaşlar, Rıfat’ı morgta yatan kişiyi tanıyıp tanımadığını öğrenmek için hastahaneye götürdüler. Rıfat’ın gözleri, daha kapı açılır açılmaz, sedyenin yan tarafında duran alçak bir dolabın üstündeki asker potinlerine ilişti. Sedyede üstü örtülü olarak yatan kişinin kim olduğuna bile bakmadan sesli bir “Allah” çekti. Akşam, yola çıkarlarken Adil ile yaptıkları potini kim giyecek tartışmasını hatırladı. Bu siyah potinleri Adil, okul tatilinde gittiği memleketinden getirmişti. O günlerde ülkücüler arasında askeri palaskalar, potinler, parkalar çok seviliyordu. Komünistler ekseriyetle parka giyerlerdi.
Şehit Şerif Özçubukçu’nun cenazesine katılmak için Adana’dan Gaziantep’e giden Antalyalı Adil, şehit olmuştu. Adil’in şehadetine sebep olan o meçhul kurşunun uzun namlulu bir tüfekle, yüksek bir yerde mevzilenmiş polisler tarafından, ülkücü grubu aynı Taksim meydanında yaşanan “Kanlı 1 Mayıs”taki gibi kargaşa çıkararak dağıtmak amacıyla rastgele atıldığı söylendi. Zaten bu güne kadar ne Şerif Özçubukçu’nun ne Adil Demiröz’ün, ne de bu cenaze töreni dağılırken vurulan Hacı Ali Karakaya’nın failleri bulunabildi.
Adana Ülkü Ocaklarından Himmet dayıya haber verdiler ki, “Adil şehit oldu.” Dünyalar başına yıkıldı Himmet Dayı’nın. Önce Adana’ya oradan da Gaziantep’e gidildi. İmza karşılığı teslim aldı Adil’i, Himmet Dayı. Antalya’ya varana kadar hiç dinmedi gözünün yaşı…
Anası ise bir sükut heykeli gibi karşıladı canparesini… Bir damla yaş dökülmedi gözlerinden ama kin aktı, nefret aktı… Allah’tan niyazı ise “bir Adil’e bir Adil” istemek oldu. O niyazla yeni Adil Demiröz’ler hayat buldu.
Sevin yiğidim sevin,
Şereflerin en büyüğü senin,
Makamın cennet
“Onlar diridir”densin
Selam olsun şehidime, Aleyküm selam…
Recep Küçükizsiz