OSMAN BÖLÜKBAŞI
Her ne kadar kendisi bu tanımlamayı sevmese de Deniz Bölükbaşı, Dışişleri Bakanlığı’nın “şahinlerinden” olarak biliniyor. Bu usta pazarlıkçıyı çoğumuz Türkiye ile ABD arasında yürütülen -ve daha sonra TBMM’den geçmeyen- 1 Mart tezkeresi ile ilgili mutabakat muhtırasıyla tanıdık. Bölükbaşı şu anda da Dünya Ticaret Örgütü nezdindeki daimi temsilcimiz. Ve Türk siyasi tarihinin en renkli simalarından biri olan Osman Bölükbaşı’nın tek oğlu…
Bölükbaşı babasını anlattığı “Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası-Osman Bölükbaşı” adlı kitabı “Babamın soy kütüğünden, ailesinden başlayarak 28 yıl çok zor koşullarda sürdürdüğü bir demokrasi kavgasının öyküsü” diye özetliyor. Deniz Bölükbaşı halen Türkiye’nin en uzun ve en renkli konuşan siyasetçisi unvanını taşıyan babasının konuşmalarından bazı pasajları da kitabın aracılığıyla yeni kuşaklara aktarıyor.
Acaba Osman Bölükbaşı günlük hayatında da böyle mi konuşurdu?
“Evet” diyor Deniz Bölükbaşı, “Evde de çok nükteli ve akıcı konuşurdu.”
Diplomat olmanızı babanız mı istedi?
Hayır, bir telkini olmadı. Hukuk fakültesini bitirdikten sonra avukatlık stajımı yaparken karar verdim. Babam da itiraz etmedi.
Babanıza rağmen mi siyasete girdiniz?
Babam siyasete girmemi istemiyordu. “Bir evden bir kurban yeter” diyordu. Çünkü kendi siyasi tecrübeleri benim de siyaset yapmama karşı olması için en büyük nedendi. Ama son dönemde Devlet Bahçeli’nin başdanışmanı olduktan sonra bu işin siyasete gideceğini anlamıştı. İtiraz etmedi ama teşvik de etmedi. Ama ne yazık ki 3 Kasım seçimlerinde MHP’den aday olduğumu da göremedi.
Osman Bölükbaşı’nın oğlu olmak nasıl bir duygu?
Her evlat babasının oğlu olmaktan ne haz duyarsa, benimki de öyle. Tabii ki Türk siyasi tarihinde temiz ve namuslu hüviyetiyle yer ettiğinden benim için ayrı bir iftihar sebebidir.
Babanız, dedenizin sevgili oğluymuş. Siz de öyle miydiniz?
Tek erkek evlattım, en büyük çocuğuydum. Belki biraz daha fazla kollanmışımdır.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Babamın siyasi hayatı yorucu, yıpratıcı ve yoğun geçti. Kendisini çok az görebilirdik. Fakat 12 yaşından itibaren ben de bütün seçim gezilerine katılmaya başladım. Parti genel merkezine giderdim.
Babanızın hitabet gücüne sahip olduğunuz söyleniyor…
O benim hak etmediğim bir yakıştırma. Birtakım şeyler almış olabilirim ama babam Cumhuriyet döneminin en etkili konuşmacılarından biriydi. Onun kadar olmam mümkün değil. Ama belki bazı konuları ifade kabiliyeti bakımından yardımcı olmuş olabilir.
1991 yılında 17 Kasım örgütünce bombalı saldırıya uğradınız…
Ağustos ayıydı. 7 ay hastanede yattım. Zırhlı arabanın içinde olduğum için kurtuldum. Bir de patlayan bombanın gazı arabanın altında toplanmış. O, ikinci patlama sırasında tazyikle sol bacağımda yirmi küsür çok parçalı kırık vardı. Sonra yakalandı 17 Kasım örgütü. Atina’da yapılan mahkemelerine müdahil olarak katıldım, ifade de verdim. Hatta sanık avukatlarıyla aramızda sert bir tartışma yaşandı. Şimdi mahkum oldular ama Yunan infaz mevzuatına göre 15 yıl içinde çıkacaklar.
O anı hatırlıyor musunuz?
Hatırlıyorum tabii. Patladı, ne olduğunu anlayamadık. Ama şuurumu kaybetmedim. Hemen hastaneye gittik, ilk ameliyatı orada oldum. Ertesi gün, o zamanın başbakanı sayın Mesut Yılmaz özel doktorunu gönderdi. Ertesi gün de Türkiye’ye döndük. Çok minnettarım kendisine her konuda olduğu gibi bu konuda da.
(Yayın.258 – 2005-06-17, 10:27:00)