REEL POLİTİKA MI? İDEALİST POLİTİKA MI?

“Yıllardır Büyük Birlik Partisi’nde siyaset yapan, yapmaya çalışan bu insanların derdi nedir Allah aşkına?” diye bir soru geliverdi aklıma… Popülist siyasetin geçer akçe olduğu, siyasi başarının seçimlerde alınan oyların yüzdelik dilimleri ile kıyas edildiği, doğru sözün, dik dirişin, günü kurtarma politikalarına karşı duruşun, ekonomik ve siyasi manada tam bağımsız bir devlet olma arzularının beş para etmediği bu dönemde, ısrarla yüzde bir oy olmış olan bu partide ne buluyordu bu insanlar?

Bu sorular kafama dün akşam üzeri internete düşen Büyük Birlik partisi Yüksek İstişare Kurulunun almış olduğu tavsiye kararını okuduktan sonra takılıverdi aklıma…

“Ha hayır söyle, ya hayır işle” vecizesini kendine düstur edinenlerin cem olduğu Büyük Birlik Partisi’nde Genel Başkan merhum Muhsin Yazıcıoğlu iken “Hayır da söyleniyordu”“Hayır da işleniyordu”…

“İki saniyesine bile hakim olamayacağınız bir dünya için fırıldak olmaya gerek yok” kelamı hayırlı bir söz idi…

28 Şubat sürecinin o karanlık günlerinde güce boyun eğmeyerek “Namlusunu millete dönen tanka selam durmam” çıkışı hayırlı bir fiildi.

“Haksız olup milyonların önünde Sultan olmaktansa, haklı olup yalnız kalmayı tercih ederim” sözü ile sınırları çizilen ifade elbetteki merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun “İdealist Politika” tavrının sözlerine yansıması idi. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu Genel Başkanlığında Büyük Birlik Partisi ana zeminine ideallerini ve mefküresini oturtmuş bir hareket idi…

Ancak 29 Marttaki hadise (kaza mı suikast mı tartışmaları ve kafa karışıklıkları içinde artık bu olaya Hadise demeyi tercih ediyorum) neticesinde Genel Başkanlık Divanına oturan zihniyetin söylem ve eylemleri incelendiğinde görüyoruz ki Büyük Birlik Partisi’nin idaresini ele alan zihniyet oportünist bir mantık ve yaklaşım ile  “İdealist Politika”dan “Reel Politika”ya dikey geçiş yapma çabasındadır. Yaklaşık on sekiz aylık bir zaman geçmesine rağmen Büyük Birlik Partisi Başkanlık Divanından günübirlik siyasetin ezberlerinden başka ideal ve mefkuremize ait sivri bir çıkış, okkalı bir kelam çıkmış mıdır? Çıktı da ben mi duymadım? Temellerini belli idealler ve belli bir mazinin şerefi üzerine kuran bir hareketin çıkarcı ve şekilci bir siyaset anlayışına meyletmesi ne ile izah edilebilir ki?

Dün merhum Alparslan Türkeş’i ülkücülerin idamına imza attığı gerekçesi ile ‘Kanlı El’ ilan ederek bu eli sıkmasından dolayı kınayan bir topluluk, sırf inançlarından dolayı başını örttükleri için okullarına alınmayan pek çoğumuzun derdi olan başını örten kız çocukları için “onlar da gidip Suudi Arabistan’da okusunlar” diyen Süleyman Demirel’in siyasetin kirine bulanmış elini öptüğünden dolayı neden tek bir kelam etmezler? Şimdi bireleri çıkar ve bu eleştiriye ‘devlet büyüğü’ sıfatını katarak bir sürü bahaneler üretebilirler. İşte benim gibi düşünenlerin itirazı da burada başlıyor. Dün bizim camiamız Süleyman Demirel şahsında simgeleşmiş isimlere nasıl bakıyordu? Bugün nasıl bakıyor? Bugün Süleyman Demirel’in yamağı Hüsamettin Cindoruk’un partisine gidilerek aynı çatı altında seçime girme teklifini yapmak hangi politik yaklaşım ile izah edilebilir?

Kapı kapı dolaşarak kendisine seçim müttefiki arayan ve bu arayış içinde de hiç bir kırmızı hat belirlemeyerek, Demokrat Parti’den, Türkiye Partisi’ne kadar bütün bir yelpazeyi elik felik eleyen bu zihniyet belli ki idealleri rafa kaldırmıştır.

Tabanın rahatsızlığına kulak tıkayan, tepkileri yok sayarak Genel seçimlerde Meclise kapağı atmak adına her yolu mübah görenler 29 Mart’ta kaybettiğimiz şehitlerin hakkını Alem-i Ûkba’da nasıl ödemeyi düşünüyorlar.-
Anketlerde neredeyse yüzde beşi yakaladığını iddia ederek kendilerine taban bulmaya çalışanlar ancak ve ancak siyaseti seçimden seçime sandık başına giderek oy kullanmak olarak algılayan ve günlük haber dinlemeyip gazete okumayan avam halkı inandırabilirler.

Günümüz siyasetinde AKP’nin senaryolaştırıp, AKP’nin rol dağıttığı politik sahnede yukarda anlatmaya çalıştığım fikir ve zihniyete figüranlık bile düşmeyecektir.

Büyük bir hızla değişimin yaşandığı, siyaset gündeminin saniyeler içinde alt üst olduğu bu ortamda idealleri merkez alarak alternatif politikalar üretmeyen siyaset kurumlarının sonu ancak hüsrandır.

Bugün Büyük Birlik Partisi’nde idealleri adına mücadele verenlere “Reel Politika”ya geçiş gerekçelerinizi nasıl izah edeceksiniz?

“Reel Politika”nın peşinden gitmek isteyenler zaten o tip bir politikayı varoluş amacı olarak gören kurumlara giderler. Neden yüzde birlik partilerde çile çeksinler ki? İşte bu nedenle bizler Büyük Birlik Partisi olarak ideal ve mefküremizden asla vazgeçemeyeceğimiz için “Reel Politiği” reddederek ideallerimiz peşinden koşarız. Bizim bu dünyada ki egemen güçlerin belirleyeceği politikalara uymak gibi bir lüksümüz olamaz. Büyük Birlik Partisi olarak biz egemen güçlerin koyduğu kurallara ve çizdiği sınırlara göre yaşamak zilletini kabul edemeyiz. Bize düşen kuralları koymak sınırları çizmek ve egemen güçleri bu sınırlar ve kurallar dahilinde yaşamaya mecbur kılmak iddiasında olmalıyız.

Dün internete düşen BBP YİK‘in almış olduğu tavsiye kararını okuyunca gözlerime inanamadım. Biz kimiz ve nereye gidiyoruz? Büyük Birlik partisi olarak amacımız birilerini illa ki Meclisin çatısı altına sokmak mıdır? Yoksa ideallerimize önce kendimiz sahip çıkıp dünya insanına benimsetmek midir?

Bu soruya verilecek cevap ile birlikte YİK’in tavsiye kararı okunacak olursa daha verimli olur.

YİK toplanmış ve zorlanarak minareye bir kılıf ayarlamıştır. Ancak bu kılıf vicdanları rahatlatmaya yetmez. Zira ortalık yerde hala BBP Genel Başkanı’nın şerefi ile temin ettiği bir söz vardır. Bu sözün akibeti nihayet bulmadan Büyük Birlik Partisi’nde vicdanlar asla rahatlamayacaktır.

Beni tanıyan tanır asla birinin şak şakçılığını yaparak onu bir yerlere getirmekle işim olmayacağını bilen bilir. Bugün Büyük Birlik Partisi’nde isem belli idealleri orada bulup orada yaşayabileceğime inandığım içindir. “Reel Politik” ile asla işim olmaz. Öyle bir derdim olsa Büyük Birlik Partisi’nde değil bugün popüler olan merkez partilerinde olurdum.

Zaten siyaseten de belli ihtiras ve hedeflerim olmadığı içinde şu an Büyük Birlik Partisi’nde olduğum konumdan farklı olmazdı oradaki konumum. Sen hamallığa razı olduktan sonra, senin sırtına semer vuran çok olur!

Bu nedenle bana “Reel Politiğin” kokuşmuşlukları değil, “İdeal Politiğin” asaleti gereklidir.

Yayınlandığı Tarih : 29 Ekim 2010

1972 yılında Sivas'ta doğdum. Büyüdüğüm çevrenin etkisi ile çok küçük yaşlarda "Ülkücü" olmuştum bile... İlk, orta, lise, üniversite bütün tahsil hayatım Sivas'ta geçti. Vatani Hizmet dışında Sivas'tan ayrılmadım. 1989 yılı Mahalli Seçimleri ve 1991 yılı Genel seçimlerinde MÇP Sivas Teşkilatının belki de haberi dahi olmadan, kendi muhitimde arkadaşlarımla birlikte MÇP için çalıştım. Şehit Liderim Muhsin Yazıcıoğlu'nun "Milli Mutabakat Çağrısı"na uyarak, 1993 yılından itibaren Büyük Birlik Partisi'ne üye oldum. BBP'nin Merkez İlçe ve İl Başkanlığı delegesi oldum, Yönetimlerinde değişik dönemlerde görev aldım, değişik dönemlerde Üst Kurul Delegesi de oldu. 2 Mart 2017 tarihinden itibaren, BBP'nin AKP güdümüne girmesine muhalefet ederek girdiğimiz süreçte BBP ile yollarımız ayrıldı. Şu an Milli Yol Partisi'nde üyeyim. 22 yıllık evliyim, 2 erkek evladım var.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir