12 Eylül dönemiydi. Adaletsiz bir mahkemenin kararıyla ceza alınca beni Malatya Cezaevi’ne naklettiler. Burada önceden tanıdığım birçok arkadaşım vardı. Dolayısıyla Malatya’ya alışmam zor olmadı.
Koğuşta birlikte kaldığımız arkadaşlarımın biri de Kahramanmaraş Olaylarından yatan ve liseden arkadaşım olan Rıdvan Çalışır’dı. O bana sık sık şaka yapar, rast geldiği yerde elense çekerek “Hemşehrim seninle bir güreşelim, meydanları inletelim mi?” derdi. Ben de “Ya git başkaları ile uğraş!” diyerek reddederdim.
Bir değil, iki değil artık iyice sıkılmıştım. Yine böyle şaka yaptığı bir gün “Madem bu kadar çok istiyorsun güreşelim ama bir şartım var.” dedim. Rıdvan hemen şartımı sordu. Ona “Güreşirken senin de gözlerin bağlanacak, böylece eşit şartlarda güreşeceğiz.” dedim.
Hiç tereddüt etmeden “Olur.” dedi. Ben kafamdan planımı yapmıştım. Koğuşumuzun en babayiğit ülkücüsü Mehmet Kılıçtek idi. Sürekli spor yaptığı için çelik gibi vücudu vardı. Hemen gidip onunla konuştum. Planımı anlattım. “Tamam” dedi. Artvinli Osman Çevik de hakemimiz olacaktı. Koğuş başkanımız olan Atilla Kaya’yı durumdan haberdar edince çabucak tezgah kurulmuş oldu.
O gün ikindi namazından sonra bütün koğuş mescitte toplandık. Ben meydana çıktım. Rıdvan da yanıma geldi. Onun gözü bağlanınca, ben hemen kenara geçtim. Mehmet Kılıçtek onun yanına durdu. Herkes soluğunu tutmuş bizi seyrediyordu. Hakem Osman’ın komutuyla güreş başladı. Mehmet Kılıçtek, Rıdvan’ı kaldırıp kaldırıp yere vuruyordu. Sonra onu tuş etti.
Bu defa arkadaşlar coşmuş “Bir kere yetmez.” diye tempo tutturdular. Mehmet onu tam üç kere tuş etti. Hakem işaret edince beni hemen meydana çıkardılar. Az sonra Rıdvan’ın gözünü açtılar. Hakem benim kolumu kaldırıp maçın galibi ve şampiyon ilan etti.
Bu arada mescittekiler kahkahalardan kırılıyordu. Rıdvan ise hala tezgahın farkına varmamış ve yenildiğine çok bozulmuştu. Eğilip kulağıma “Ya hemşehrim, sen ne kadar güçlüymüşsün, harbi pehlivanmışsın.” deyince “Bu sana ders olsun, büyük lokma ye ama büyük laf etme.” diyerek rolüme devam ettim.
Aradan epey bir müddet geçtikten sonra Adanalı Alper gidip Rıdvan’a olan biteni olduğu gibi anlatmış. Rıdvan bir hışımla hemen yanıma geldi. Bana acayip bir şekilde kızdı ve bir süre bana ve o tezgahın içinde olan bütün arkadaşlara küstü.
(Kaynak: Ülkücü Hareketin Malul Gazileri – 1.cilt)