GALATASARAY MÜHENDİSLİK’TE OLAYLAR
Galatasaray Mühendislik’te okuyoruz ve komünist olmadığımız için komünistler bizi okula almıyorlar. Okula alınmayan arkadaşlarla 10-15 kişi toplandık. Dedik ki, “Gelin komünistleri okula biz almayalım”. İstanbul Ülkü Ocakları’nın desteğiyle, bir gece saat 04.00’te gidip okulu işgal ettik. Dediğimizi yaptık ve biz bunları okula sokmadık.
Okul kantini önemli bir hâkimiyet alanıydı. Militan komünistler derse girmez, akşama kadar burada kızları başlarına toplar, geyik yapar, komünist marşlar söylerlerdi. Bizi okula sokmadıkları gibi kantine de almazlardı. Bu sebeple kantini de kontrol altına aldık. Şimdi de onlar kantine inemez olmuşlardı. Biz tarafsız öğrencilere ve hır çıkarmayan ılımlı solculara bir müdahalede bulunmuyorduk. Öğrencinin büyük bir bölümü baktı ki, biz komünistlere benzemiyoruz, onlar gibi değiliz, okula gidip gelmeye, kantine girip çıkmaya başladılar. Bu arada bizim de sayımız arttı ve okulda tam hâkimiyet sağladık.
Komünistler ise bizim hâkimiyetimizi kırmak için sürekli yeni taktikler deniyorlardı. İstanbul’un bütün komünistleri, CHP’li İstanbul belediye başkanlığı ve DİSK, bunlara korkunç destek veriyordu. Okula devam eden öğrencileri tehdit ederek “Okula gitmeyeceksiniz, okula gitseniz bile kantine inmeyeceksiniz” diyorlardı. Öğrenciler bunlardan etkilendiler ve kantine gelmemeye başladılar.
Galatasaray Mühendislik’te dengeleri değiştirecek sayıda Millî Görüşçü öğrenci vardı. Bunların kararlı davranıp okula gelmeleri halinde okul komünistlerin batakhanesi olmaktan anarşi ve terörden kurtulacaktı. Biz komünistlerle gerekli kavgayı verelim, onlar hiçbir kavgaya karışmadan sadece okula gelip derse girseler olay bitecekti. Çünkü, Millî Görüşçüler okula devam eder, kantine girip çıkacaklarsa diğer öğrenciler de bunlardan etkilenerek okula gelecek, hadise çözülecekti. Böylece komünistlerin oyunu bozulacak ve komünist işgal tamamen bitecekti.
Okuldaki bu dengeyi sağlayacak olan grup Millî Görüşçülerdi. Ben de okuldaki Ülkücülerin başkanıydım. Konya Yurdu’nda kaldığım için Millî Görüşçülerle iyi bir diyalogum vardı. Çok sayıda yetkili şahsı tanırdım ve birçoğu ile ciddi bir ahbaplığımız oluşmuştu. Önce Konya Yurdu’nda kalan Galatasaray’da okuyan Millî Görüşçü arkadaşlarla görüştüm. Onlarla birkaç sefer toplantı yaptım durumu açık açık anlattım. “Siz okula gelir bize destek olursanız hem bu dinsiz imansız komünistlerin şerrinden tarafsız öğrencileri kurtarırız hem de okulu kontrole alır, sizin bizim, herkesin rahat okumasını sağlarız” dedim. “Sizden bir kavgaya, bir çatışmaya girmenizi falan istemiyoruz. Gerekirse güvenliğinizi biz sağlayalım. Sadece şu süreçte okula devam edin yeter” dedim. Bazıları “tamam” dedi, bazıları karşı çıkınca bir faydası olur diye onların itibar ettiği yurttaki yöneticileri ile görüştüm. Ama bir sonuç alamayınca Cağaloğlu’ndaki MTTB Genel Merkez’ine gittim durumu anlattım. Defalarca görüşmeler yaptım anlat anlat dilimde tüy bitti.
Neticeten adamlar küfrün safında yer aldı da bizim safımızda yer almadılar. Komünistlerin ekmeğine yağ çaldılar. Bizimle beraber hareket etmek isteyenlere de engel oldular ve kesinlikle bize destek vermediler.
Eğer şuurlu bir Müslüman gibi davransalardı belki de ardına geçip namaz kıldıkları Konya Yurdu’nun fahri imamı Ülkücü Hüseyin Büyükkoz komünistler tarafından şehit edilmeyecekti. Okulda onca kan akmayacaktı. Bu hususta Millî Görüşçülerin çok ciddi vebali vardır. Türkiye’de akıtılan kanların vebali genel affa oy veren MSP’li vekillerin, okulda akan kanların vebali ise bize destek olmak isteyen Millî Görüşçü öğrencileri engelleyen yetkililerin omuzlarındadır.
Bunların kesinlikle bizimle beraber olmayacaklarını anlayınca kendi başımızın çaresine baktık. Okulda her gün kavga çıkıyordu. Sinirler gergin korkunç bir psikolojik savaş vardı. Biz ölümüne direniyorduk. Ama onlar ne kılını kıpırdattı ne de İslami imanları vicdanlarını rahatsız etti.”
(Kaynak: Yücel Amil – Şişli’de Ülkücü Hareket)