Üç kıtada atının ayak izleri asırlardır silinememiş olan Osmanlı Türk İmparatorluğu, 1800´lü yılların hemen başında, içine düştüğü siyasi ve ekonomik bunalımdan çıkış yolunu, bir gurup çapsız siyasetçi ve aydının da baskısı ile batıda aramıştı. Tarihi ve sosyal gerçeklerden uzak, benden sonrası tufan anlayışı ile batılılaşma hareketini desteklemede birbiri ile yarışan beyin özürlü bu gafiller sürüsü, üç kıtada üstünde güneş batmayan imparatorluk topraklarının başkalarının eline geçmesine zemin hazırladılar adeta.
Hristiyan batılı devletlerin desteğinde, Balkanlardan başlayan etnik kaynama, çok geçmeden, Ortadoğu ve Afrika ya sıçramış, Türk evladı, vatan bellediği topraklarda kanının su gibi aktığına bakmadan cepheden cepheye koşmuştur. Çarpıştığı bütün cephelerde, imkânsızlıklara rağmen, adeta devleşen bu vatan evlatlarının savunduğu topraklar, türlü oyunlarla, masa başında kaybedilmiş ve nihayet Türk’ün vatanım dediği canından aziz bildiği topraklar, işgal edilmiştir.
Bütün dertlerin çaresini o gün Avrupa da arayan, bir kısım aydın ve siyaset adamı, yurdumuzun dört bir tarafı işgal altında iken, bu defada hangi milletin boyunduruğuna girmeliyiz tartışmasına başlamışlardı. Başka ulusların egemenliğine girmeyi kurtuluş sayanlara inat, „ecnebi bir devletin himaye ve korumasını kabul etmek insanlık vasıflarından mahrum, miskinlik ve beceriksizlikdir.” diyen, gazi paşa ve arkadaşları Samsun´da 19 Mayıs 1919´da milli mücadelenin meşalesini ateşlediler.
Gazi paşa, aydın geçinen birçok gafilin aksine, yüce Türk milletindeki hürriyet ve bağımsızlık aşkını görüyor ve bu milletin asla esir yaşayamayacağını biliyordu. Şüphesiz, bilmek, öğrenmeye bağlıdır, görmekse bir ALLAH vergisidir. Öyleyse, bu çağda aydınlık iddiası güdenlerin, Osmanlı’nın son dönem mandayı savunan aydını ile hiçbir farkı yoktur. Çünkü o dönem bazı aydınlar da mandayı savunmuştur, bu çağın aydın geçinen sefilleri de körü körüne AB yi savunmaktadır, her ikisi de milletine güvenmemekte, her ikisi de bu milletin esas karakterini iyi bilmemektedir.
Aslında tevazu, hoş görü ve diğergamlık vasıflarının zirvesine erişmiş, dinine devletine vatanına ve milletine ölümüne bağlı aziz Türk milletinin, bu tür aydın geçinen gafillerin hiç birine ihtiyacı yoktur, çünkü bu millet tarihini de, kendi görevini de gücünü de onlardan çok daha iyi bilmektedir.
Bu aziz milletin, AB’ye ABD’ye ve içimizdeki kanı bozuk, soy özürlülere hadlerini bildirmekte öncülük edecek, her meseleyi Türk için Türk’e göre ve Türk tarafından bakıp değerlendirecek bir lidere ihtiyacı vardır. Bir Nevruz günü istiklalimizin ve bağımsızlığımızın sembolü kurban olduğum bayrağımızı yerlerde atanların ağa babalarını mecliste ağırlayanlar, bebek katiline gemi tahsis edenler, Mehmetimin başına çuval geçirenlerin yanında saf tutanlar Türkmenimi unutup Kıbrıs’ımızı gözden çıkaranlara, meydanlarda milletimi tartaklayanlara, Allah‘tan gayrısına tapanlara asla ihtiyacı olmayan bu yüce milletin, bundan böyle olmayacaktır da. Ne mutlu şehidimin son örtüsünü bayrağım bilenlere.
Haşim Özayrancı
(Yayın.257 – 2005-06-17, 00:56:20)