ÜLKÜCÜ CUMALİ
Cumali ağabeyi ilk defa MHP İzmir İI Teşkilatında nöbetçiyken tanımıştım. Saffet Çelik ile sabah aydınlanmadan nefes nefese teşkilata gelmişlerdi. O gece Regaip Kandili olduğu için kahvede mevlüt dinlerken silahla taranmışlar. Yanlarında bulunan Ülküdaşımız Harun Çivici’nin vurulduğunu, onu Tepecik SSK Hastanesi’ne yatırdıklarını, oradan karakola gidip ifade verdiklerini haber vermişlerdi.
Hastamızın durumunu öğrenmek için hep beraber hemen hastaneye gitmiştik, vardığımızda ise Harun şehit düşmüştü… O gün Harun Çivici’nin cenazesi, hastaneden alınıp öğle namazını müteakiben Ufuk Mahallesi’ndeki camiye getirildi. Kılınan cenaze namazından sonra, Şehit Harun Çivici, Ülkücü gençliğin omuzlarında, tekbirler getirilerek Buca Mezarlığı’ndaki kabrine defnedildi. Allah rahmet eylesin.
Cumali ağabey tertemiz bir Anadolu insanıydı. Nicesi gibi o da çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak için İzmir’e gelmiş ve burada inançlarını temsil eden Ülkücü Hareket’e katılmıştı. Kazandığı parayla ancak gecekonduda bir ev kiralayabilmiş, terörün tırmanmasıyla oturduğu ev komünistlerin „Kurtarılmış Bölgesi“ içinde kalmıştı. Komünist militanlar, Ülkücü olduğu için ondan mahalleyi terk etmesini istemişler. Ama hem çocuklarının okulunu düşünerek, hem de taşınacak kadar parası olmadığından başka bir yere taşınamamıştı. Bu sebeple daha sonra evini otomatik silahlarla taradıklarında çoluk çocuk divanların altına saklanarak canlarını zor kurtarabilmişlerdi. Tabii her zamanki gibi failler bulunamamıştı.
Oradan taşınamadığı için aynı saldırı bir kaç kere daha yapılmış ve nihayet bir gün Cumali Ağabeği sokakta tarayarak vurmuşlardı. Hastanede uzun süre yatıp, bağırsaklarından ameliyat olduğu halde iyileşemeyince „ölümünü evinde beklesin“ diye taburcu etmişler. Cumali Ağabeği, o halinde çocuklarını geçindirmek için Çankaya’da iş aramaya çıktığı bir gün görmüştüm. Elbisesi ve ayakkabısı yırtık, naylon bir torbanın içine doldurduğu bağırsakları omuzunda asılı, benzi sapsarı bir vaziyetteydi. Üzüntüden göz yaşlarımı tutamamıştım. Hemen kendisine yardımcı olmak için teşebbüse geçtim.
Epey bir zaman sonra ben cezaevindeyken, Cumali Ağabeğe acıyan bir doktor, „Seni ameliyat ederim; fakat ölüm riski çok“ demiş. O da “Nasıl olsa böyle de öleceğim, belki sağlığıma kavuşurum“ diyerek ameliyatı kabul etmiş ve Allah çocuklarına bağışlamış olmalı ki, iyileşmişti.
Sağlığına kavuştuğunda bu defa, bir gün iki kişi silah dayayarak, onu öldürmek amacıyla bir tepenin yamacındaki tenha bir yere götürmüşler. Ama daha silahlarını ateşlemeye fırsat bulamadan aralarında bir boğuşma başlamış. Adeta filmlerdeki gibi tepeden ta aşağı kadar belki yüz metrelik bir mesafeyi alt alta üst üste boğuşarak yuvarlanmışlar. Çevreden, olan biteni görenler merakla bunlara doğru gelmeye başlamış. Bu sırada kaçmaya davranan komünist militanlardan biri düşürdüğü silahını bile almadan kaçmış. Diğeri ise yerde baygın yatıyormuş. Cumali Ağabeğ, „şimdi polisler gelir“ düşüncesiyle düşen silahı alıp olay yerinden ayrılmış.
12 Eylül sonrasında aynı kişiler başka olaydan yakalanıp sorgulandıklarında, silahlarını Cumali Ağabeğe kaptırdıklarını söylemişler. Cumali Ağabeğ bu defa silah suçundan tutuklanarak cezaevine getirilmişti. Kısa bir süre kaldığı Yeni Bölüm koğuşlarında hayli sıkıntı çekmiş, bir gün Kapıaltı’ndaki gardiyanlara adımı vererek, yanıma gelmek istediğini söylemiş. Gardiyanlar kabul edince, onu kaldığım koğuşa getirdiler. Cumali Ağabeğ ile hasretle kucaklaşmıştık. „Artık ölsem de gam yemem„ diyordu. Nice sıkıntıdan sonra bir gün tahliye olup gitti. Allah yar ve yardımcısı olsun.
Mehmet Karanfil
(Yayın.87, 2004-11-20, 18:05:20)