ALMANYA HATIRALARI -7

“ÜZEYİR VURULDU”

Frankfurt’un şehir merkezinde bulunan federasyonun çevresinde bilhassa City Bazaar denilen yerde Türklere ait birçok işyeri vardı. Rüsselsheim taraflarında elebaşılığını Kürtçü ve komünistlerin yaptığı oldukça etkin bir çete, bir zamanlar bu bölgeye de dadanarak buradaki esnafları haraca bağlamış.

Kumarhanelerden, meyhanelerden, barlardan haraç alan bu çete, işi iyice ileri götürüp tehditle ülkücü esnaflardan da para istemeye başlayınca, bu insanlar durumu federasyona bildirmişler. Oradaki yetkililer Frankfurt’taki ülkücü gençlere bu esnaflarla ilgilenmeleri ve yardımcı olmaları için talimat vermiş. Ülkücü gençler artık bölgede nöbet tutmaya başlamışlar. Hatta para istemeye gelen birkaç tahsilatçıyı da bir güzel döverek göndermişler.

Fakat arka arkaya cereyan eden ve çatışma boyutuna varan bu olayların Frankfurt’ta çok büyük yankıları olmuş. Polisler bu olayları “bilinen çeteye karşı “Grau Wolflar bir çete kurdu” şeklinde değerlendirdikleri için olayların akışı da değişmiş. Polisin araştırmaları neticesi tespit edilen isimler, takibe alınarak bir süre sonra yakalanmış ve hapse atılmışlar.

Ülkücü gençleri örgütlediği iddiasıyla bir ara Üzeyir’i de gözaltına almışlar. O sıralar gazetelerde Papa Olayı ile ilgili olarak sık sık ismi geçtiği için Üzeyir bir anda basının boy hedefi haline gelmiş. Kısa bir süre sonra onu Berlin’de ikamete mecbur tutarak Frakfurt’tan uzaklaştırmışlar.

Federasyonda göreve başladığım sıralar, gelip gidenlere, benim gibi Türkiye’den kaçak olan diğer arkadaşlarımızı sorar, onları bulmaya, görüşmeye çalışırdım. Arkadaşlarımızın bazılarının cezaevinde, büyük bir bölümünün ise Paris’te olduklarını öğrenmiştim. Üzeyir ile ilgili bu bilgileri de o sıralar anlatmışlar ve onun ara sıra Frankfurt’a geldiğini de söylemişlerdi.

Onu tanıyan arkadaşlara Üzeyir Abi gelince beni haberdar etmelerini tembihlemiştim. Bir gün Cumali federasyona geldiğinde bana “Üzeyir abi buralardaymış” dedi. Nerede olduğunu bilmiyormuş ama ‘öğreneceğini’ söyledi. Aynı gün akşamüzeri Nevşehirli Bünyamin de federasyona uğramıştı. Ona “Üzeyir abiyi gördün mü?” diye sordum. “Geldiği gün görüşmüştüm” dedi. “Bana niye söylemedin” diye kızınca da “Tamam, istersen hemen yanına gidelim” dedi. Sonra telefonla birkaç yeri aradı. Birileri ile konuştuktan sonra bana “Şimdi biraz işi varmış ama yarın akşam Berlin’e gitmeden önce görüşebileceğiz” diye haber verdi. Çok sevindim.

Ertesi gün Cumali yanıma geldiğinde bana Üzeyir Abi ile görüştüğünü ve onun bu gece trenle Berlin’e döneceğini söyledi. Hatta ona, benim görüşmek istediğimi de söylemiş. Kayserili Cumali, Frankfurt’un zengin bir semtinde manavlık yapıyordu. “Akşam dükkanı kapatınca gelip seni alırım, birlikte gideriz” diyerek işine gitti.

Akşam olmuş, ben federasyonda Cumali’nin gelmesini bekliyordum. Epey geç bir vakit telefon çaldı. Arayan Cumali idi ve bana telaşla “Üzeyir Abiyi vurmuşlar” diye üzücü olayı haber verdi. “Ben hemen hastaneye gidiyorum” diyerek telefonu kapattı. Kısa bir müddet sonra Bünyamin de yanında birkaç kişi ile birlikte federasyona geldi. O da olayı duymuş ve doğruca federasyona gelmişti.

Sıkıntılı bir bekleyiş içindeydik. Üzeyir Abinin ölmüş olabileceği hiç aklımıza bile gelmiyordu. Saat 02.00 sularında Cumali bitkin bir vaziyette hastaneden geldi ve yaşlı gözlerle “Üzeyir Abi öldü” dedi.

Bunu duyan arkadaşlarımızın kimi ağlamaya, kimi hırsla duvarları yumruklamaya başladı. O gece kimse uyumadı. Bu arada olay sebebiyle sabaha kadar federasyona gelip gidenlerin ardı arkası da hiç kesilmedi. Her gelen arkadaştan, bu olay ile ilgili değişik bir şeyler dinliyordum.

Aradan otuz sene geçti. Şimdi aklımda kalanları aktaracağım: Üzeyir Abinin birinden alacağı varmış. Berlin’de kaldığı için o kişiye bir türlü ulaşamıyormuş. Bu gelişinde o kişiyi aramaya başlamış. O sıralar daha önceden aralarında siyasi tartışmalardan dolayı husumet olan bazı komünistler, yeni bir kahvehane açmışlar. Üzeyir Abinin aradığı kişi de oraya takılıyormuş.

Adamın orada olduğunu öğrenen Üzeyir Abi gideceği yerin komünistlerin mekanı olduğunu önemsemeden kalıp gitmiş. Kahvehanede o kişiyi bulmuş ve parasını istemiş. O kişi işi terbiyesizliğe dökünce onu orada tokatlamış. Bunun üzerine mekan sahibi komünistler gelip hemen müdahale etmişler ve ona “Burada olay çıkarma, çek git” demişler. Üzeyir Abi etrafını saran bu adamları terslemiş ve bir kaçını iterek aralarından çıkmış.

Oradan, Frankfurt’tayken sürekli gittiği Gavur Ali’nin kahvehanesine gelmiş. Rıfat ve Tayfun da oradalarmış. Bir masada oturmuşlar. Bir müddet sonra Rıfat ona “Haydi kalk, eve gidelim” deyince “Ben zaten bu gece Berlin’e döneceğim. Sen git” diyerek onunla orada vedalaşmışlar.

Üzeyir Abi, Tayfun ve daha birkaç kişi ile otururken, birkaç saat önce gittiği mekanı işleten Hıdır ve Ali ismindeki iki komünist kardeş buraya gelmişler. Masada oturmakta olan Üzeyir Abiye birden saldırmışlar. Yere düştüğü bir sırada silahla da ateş etmişler. Üzeyir Abi kasığına saplanan bir kurşunla yaralanmış. Hastaneye kaldırılmışsa da kurşun aort damarını parçaladığı için vefat etmiş.

Ertesi gün arkadaşlarla birlikte hastaneye gitmek istedim fakat polisler tarafından yoğun güvenlik önlemleri alındığı söylenince vazgeçtim. Arkadaşlarımız onun cenazesinin Türkiye’ye gönderilmesi için seferber olmuşlardı. Bir süre sonra otopsi yapılan cenazesi ailesine teslim edildi ve Ankara’ya gönderildi.

Ankara’da Muhsin abinin de katıldığı hüzünlü bir törenle cenazesi Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi. Mezarı İvedik Caddesindeki 1.kapının yakınındadır. (K12-1053) Allah rahmet eylesin. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Recep Küçükizsiz, Adanalı olup ilk ve ortokulu memleketinde okudu. Adana Erkek Lisesi'nde başlayan lise tahsilini Kadirli ve Antakya'da okuyarak tamamlayabildi. Ülkücü olduğu için 3 kez hapse girdi. 12 Eylül darbesinden sonra tutuklanıp MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. Alparslan Türkeş ile birlikte idamı istenen 220 ülkücüden birisiydi. Mamak Mahkemeleri'nde "iki idam, bir müebbet hapis" cezasına çarptırıldı. Adana, Mamak, Gaziantep, Bursa, Bayrampaşa gibi cezaevlerinde 11 yılı aşkın hapis yattı. Cezaevinde İktisat fakültesini bitirdi. 1991 senesinde, "Şartlı Salıverme Kanunu" gereği serbest bırakıldıysa da Yargıtay'ın "her idam cezası için 10 yıl yatılacak" şeklindeki kararı üzerine Almanya'ya iltica etti. Uzun yıllar Avrupa Türk Federasyonu'nda yönetici olarak görev yaptı. Evli ve dört çocuk babasıdır. 2000 senesinde çıkarılan ve kamuoyunda "Rahşan affı" olarak bilinen kanundan "Cezaevlerinde yatan üç-beş çapulcu için hükümeti bozamam" diyerek Ülkücülerin faydalanmasını engelleyen Devlet Bahçeli'ye tepki olarak Yusufiyeliler Hareketini başlatıp, haksız bir şekilde cezaevlerinde yatmakta olan arkadaşlarının sesi oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir