Toplum yapımızda tanzimatla birlikte başlayan etnik, kültürel ve ahlaki çözülme son yıllarda hızını artırarak devam etmektedir. Sanayileşme sürecindeki Türkiye”de toplumun dinamikleri dejenerasyona uğramaktadır. Uzun yıllardan beri batının etki ve gücü karşısında bocalayan idareciler bu gidişata bir türlü son verememektedirler… Çünkü çözüm olarak seçtikleri ideolojiler bizatihi bu karanlık gidişin baş sorumlusudur.
Ülkemizde oluşan her türlü kaosun sistemden kaynaklandığını ve sistemin içinde bu meselelere çözüm bulmanın imkansızlığını artık hepimiz yaşayarak görmüş bulunuyoruz. Özellikle genç nesillerimiz üzerinde ağır tahribat yapan milli bünyemizdeki yaralar ortadadır. Bu acıklı halden bir an evvel, bu dev buhran çarklarını kırarak kurtulmalıyız…
Yıllardan beri şu veya bu boyutta devam eden toplumsal erozyonlara karşı sınırlı da olsa çareler bulunmuş, çok da başarılı çalışmalar yapılarak ülke ve toplum sürüklenmek istenilen adi çukurlardan uzak tutulmuştur. Bu tür çalışmanın tek ve en güzel örneği Ülkücü Hareket’tir. Ülkücü Hareket, Müslüman Türk’ün dünyada yerine getirmekle görevli olduğu bir misyonu olduğundan ve bu misyonu yarınlara taşıma arzusundan yola çıkarak, bünyesinde güçlü bir gençlik yapılanması oluşturmuştur. Açılan binlerce teşkilatla, gençlere Türk-İslam kimliğini tanıtmış; hedefsiz, günü birlik yaşayan, milli ve dini şahsiyetinden habersiz, uyuşturulmak istenilen binlerce, hatta yüz binlerce genci bünyesinde toplayarak, onları ve ülkemizi zararlı akımlardan korumuştur… Günü gelince bu gençlik „var olma“nın onurlu savaşını vermişlerdir.
Ülkücü Hareket”in mücadelesinin bir boyutunu yansıtan bu çalışmadaki en önemli olay; “özel vasıflı“ insanlar yetiştirmesidir. Ülkücü Genç, hareketin içinde “genç yaşına rağmen” olgunlaşır, bir anlamda “lider” kişiliğe sahip olur. Türkiye ve Ülkücü Hareket ateş çemberinin tam ortasındadır ve Ülkücü Genç bulunduğu çevrede adeta bir kahraman gibi, buhranı aşmak için amansız bir mücadele verir. Teşkilatlanır, “OCAK” ruhuyla hareket eder. Kimseden bir şey beklemeden, inandıkları için gecesini gündüzüne katar. Acımasızca devam eden sosyal yıkımın karşısına, küçük cüssesine aldırmadan dikilir… Mücadelenin sürekliliği içinde, “olayların yetiştirdiği” bir insan olarak, görevini yerine getirmeye çalışır.
Dün, bulunduğu çevrede, elindeki kıt imkanlarla kendini ve çevresindeki insanları kurtarma çabası verenler artık “orta yaş” sınırına varmışlardır. Elbetteki onların verdikleri mücadelenin devamı söz konusudur ve bunu yapmak zorunda olanlar da Genç Ülkücülerdir. Bugün Genç Ülkücüler’den ağabeğlerini aratmayacak bir perfonmans gösteremelerini bekliyoruz.
Genç kardeşlerimiz devamlı surette bir yerlerden bir şeyler bekliyor, bulundukları çevrelerde kendilerini yönlendirecek insanlara ihtiyaç duyuyorlar. Buna hiç gerek yoktur. Bu noktada gerekli olan; “DAVA”yı kavramaktır. Kişi davayı kavramışsa mücadele için kendine bir yol bulacak ve yapması gerekenleri de görecektir. Ondan sonra ise, fisebilillah Allah rızası için mücadele etmek ve çevresindeki “bigane” insanları yönlendirmektir. Dikkat edilecek olunursa yönlendirilen değil yönlendiren ve arkasındaki insanları çekip götüren insanı vurgulamaya çalışıyoruz. Çünkü; artık “OCAK” a gidip gelmeye “OCAK” ın ruhunu kavramaya çalışan genç „Ülkücü Kadro Elemanı“ olmuş demektir. Kadro elemanı ise; okuyan, düşünen, araştıran ve yaşayan insan demektir. Bunlardan birini eksik yapan Ülkücü Ocak ruhunu yeterince soluyamamış, davayı tam manasıyla kavrayamamıştır ki, hiç bir genç kardeşimizin bu hatayı yapacağını sanmıyoruz.
Eylem noktasındaki tıkanıklıklar en kısa sürede aşılmalıdır. Geçmişin sıcak mücadelesinden etkilenen ve aynı duyguları yaşamak isteyen gençlerimiz bu heyecanı bugünün şartlarında bulamayınca mücadele de gevşeklik gösteriyorlar. Oysa aksiyon adamları hangi şartlarda olursa olsun neyi istediğini, yeni mesajlarla ortaya koyabilen, cemiyetin ihtiyaçlarını ve onu harekete geçirecek dinamizme sahip şahsiyetleri sayesinde, meydana koymuşlardır.
Dün, elinde taşla koşuşturan Genç Ülkücü’nün heyecanını, yaşadığı duyguyu, bugün Genç Ülkücü öncelikle ailesine davasını anlatarak, çevresindeki insanları davasına ısındırarak, yazarak, okuyarak, düşünerek, yaşayarak, kısacası günün şartları içinde en güzel şekilde mücadele vererek yaşayabilir.
Sebepleri ve bu sebeplere anti-tez olabilecek değerleri daha da uzatmak mümkündür. Ama önemli olan bunları uzun uzadıya sıralamak değil, var olan bu gerçeği kavrayarak Ülkücü Hareketin misyonunun devam etmesinin yollarını bulmak ve uygulamaya geçmektir.
Genç Ülkücüler,
Sizler bu dava için gerçekten birer değersiniz. Sizler, Allah”u Teala”nın davasına birer “er” olarak sahip çıkan ve onun hükmünü hakim kılmak için yola koyulmuş kutlu insanlarsınız. Sizler, sahte düzenin içinden tertemiz sıyrılmış birer “kul” sunuz. O halde bırakınız, “çelebiler çekilip, haremlerde kışlasın” Sizler, çelebilerden veya haremlerde kışlayan uyuşuklardan bir şey beklemek yerine, üzerinize düşeni daha iyi ve daha güzel yapmak için gayret edin, zaman geçirmeden ölü toprağını üzerinizden atın. Davranın !…
Aydın Eryılmaz