Tarih: 20 Ekim 2009 Salı
TCK’nin 221’inci maddesindeki ‘Etkin Pişmanlık’ kapsamında gerçekleşen teslimlerin devamının gelmesini bekliyoruz. Bu süreçte ‘PKK dağdan iniyor’ demek için henüz erkendir ve olayın bir şova dönüşmemesi gerekmektedir.
Kandil’den inen sekiz kişilik grup içinde ‘Politik Eğitim’den geçmiş, hitabeti güçlü kişilere yer verilmiş ve bu kişiler ilk beyanatlarında “Onurlu bir barış ve demokratik siyasetin önünü açmak için yola koyulduk” demek sureti ile ilk örgüt propagandasını yapmış oldular. İlerleyen süreçte görülecektir ki, teslim olan bu sekiz kişi Ankara’da DTP’yi ziyaret ederek benzer mesajlar vereceklerdir.
Dün Silopi’den “Barış(!) Grubu” olarak giren PKK’lılar “barış”a mı hizmet edecekler, yoksa “terör”e mi?
Buna benzer “Barış(!) Grupları” daha öncede gelmişlerdi. “Terörist başı Apo’nun” Kenya’da paketlenip Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra 1999 yılının Ekim ayında iki grup halinde teröristler teslim olmuş ve yedi ila on beş yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmışlardı.
Ne var ki; gelen “Barış(!) Grupları”na rağmen “terör” devam etmiş ve “değişen hiçbir şey olmadığı” görülmüştü.
Dileğimiz odur ki;
Bu gelişler “şov” amaçlı olmasın!
Türkiye’de bu “Dağdan inişleri” alkışlayanların bir iddiası da, bu dağdan inişlerin “Terörist başı Apo’nun çağrısı” ile gerçekleştiğinin düşünmemesi gerektiği imiş… Çünkü “Terörist başı Apo”dan çok önce, “devletin böyle bir projesi” zaten varmış… “Dağdan inmeyi teşvik, dağa çıkmaları engelleyen” bir proje! Eğer, “dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in engellemesi” olmasaymış, dağdan inişler çoktan başlayacakmış!
Olayın şu boyutunu da gözlerden uzak tutmamak gerekir: PKK ve onun “siyasi” uzantısı DTP “terör” yoluyla, hiçbir yere varamaz!
Çünkü “PKK’nın arkasındaki destek” kesilmiştir!
ABD, PKK liderlerinden Murat Karayılan, örgütün Avrupa sorumlusu Ali Rıza Altun, PKK Kongra-gel başkanı Zübeyir Aydar’ı uyuşturucu kaçakçısı olarak ilan etmiş, bu isimlerin mal varlıklarını dondurmuştu.
Bundan 15 yıl önce, yani Çekiç Güç’ün bölgede bulunduğu dönemde, “PKK Kampları”na, ABD helikopterlerinden “erzak” ve “mühimmat” atılıyordu!
ABD’nin son kararı; PKK’ya verilen bu desteğin kesildiğini göstermektedir!
PKK’ya, “Kuzey Irak Yönetimi”nden verilen destek de kesilmek üzeredir! Çünkü, hayatta kalmak isteyen Barzani yönetimi; hem Türkiye ile, hem de “Irak Merkezi Hükümeti” ile “iyi ilişkiler” kurmak zorundadır!
Kaldı ki;
Türkiye’nin “Erbil’de Konsolosluk” açmayı plânlaması, “Kuzey Irak Yönetimi”nin de buna sıcak bakması, bölgede “PKK’nın Dışlandığı”nı göstermektedir!
Güneydoğu Anadolu’dan 1990’ların başında Kuzey Irak’a göç eden on bine yakın Türk vatandaşının barındığı Mahmur Kampı’nın, fiili olarak PKK’nın kontrolünde olduğu biliniyor. Kuzey Irak yönetimi ile yapılan görüşmeler sonucunda KDP bölgesindeki Mahmur Kampı Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin kontrolüne girmesi ile ilgili somut gelişmeler neticesinde PKK buradaki ağırlığını kaybedecektir.
Ayrıca Suriye’nin de silah bırakan PKK’lıları affedeceğini açıklaması, örgüt içindeki bin beş yüz kadar Suriyeli militan açısından büyük önem taşıyor. Suriye’nin gerçekleştireceği bu af ile PKK içerisindeki Suriye uyrukluların dağdan inmesi örgüt içinde başlayacak çözülmeyi hızlandıracaktır.
Bu bölgelerdeki mevzilenmesini kaybettiği takdirde “B Planı” olarak düşündüğü Ermenistan seçeneğinin de son gelişmeler neticesinde zayıflayarak kaybolmaya başlaması PKK’nın kendine barınacak yer bulmada zorlanacağını göstermektedir.
Böyle bir PKK’nın “teslim” olmaktan başka çaresi kalmamıştır! “Terörist başı Apo”, durumun “aleyhlerine” geliştiğini görmüş olmalıdır ki; teröristlerine “dağdan inin” çağrısı yapmıştır!
“Apo’nun çağrısı” üzerine PKK’lıların dağdan inmeye başlamaları bir “lütuf” değil, tam aksine bir “mecburiyet”tir!
PKK’lı teröristler dağdan inmeye mecburdurlar!
Hele de, “ABD’nin Irak’ı terketmesi”nden sonra, o bölgenin Türkiye’nin kontrolüne geçeceğinin muhtemel olması sonrası çok daha mecburdurlar!
Ya “teslim” olacaklardır,
Ya da “üç ateş arasında” kalıp, dağlarda telef olacaklardır!
Şimdi PKK aleyhine gelişen bütün bu olumsuz hadiseler karşısında, “Dağdan inişler, Dışişleri’nin başarısıdır” şeklinde yapılan yorumlar gerçeği yansıtmakta mıdır?
Bütün can damarları kesilmeye başlayan bir terör örgütünün bu tip anlamsız bir “açılım süreci” ile elini güçlendirmek, PKK’ya ve onun siyasi uzantısı DTP’nin eline “şov” malzemesi vermek, ona nefes aldırmak ne derece doğru bir hamledir?
Hükümet bu noktada nerede duruyor, ne düşünüyor? Bilemiyoruz. Ancak yapılması gereken şey yirmi beş yıllık mücadelemizde teröristi haklı ilan edecek hatalar yapılmaması ve bu mücadelede hayatını kaybeden şehit ailelerinin hassasiyetlerine dikkat edilerek onları üzecek icraatlardan kaçınılması gerekmektedir.
Bundan sonra olacakları engellemeye gücümüz yetmeyeceği malumdur. O nedenle gelişmeleri bekleyip göreceğiz. Yalnız anladığımız şudur ki, terör ile mücadelede, terörü geliştiren unsurlar 12 Eylül ve 28 Şubat gibi ara dönemlerdir. Bu ara dönemler neticesinde semirip gelişen terör Türkiye’nin otuz yıla yakın başını hem maddi hem manevi anlamda ağrıtmıştır. Son gelinen noktada ise, hükümet on yıllardır süren terör ile mücadele noktasında çok büyük bir avantaj yakaladığı muhakkaktır ancak bunu bize göre iyi değerlendirememiştir. Her taftan ablukaya alınan teröre şov yapma imkanı verilmiş ve kamuoyu oluşturmasının önü açılmıştır.
Umuyoruz ki, bu konuda yanılan biz oluruz ve hükümet terörün bitirilmesi konusunda başarılı olur.
1972 yılında Sivas'ta doğdum. Büyüdüğüm çevrenin etkisi ile çok küçük
yaşlarda "Ülkücü" olmuştum bile... İlk, orta, lise, üniversite
bütün tahsil hayatım Sivas'ta geçti. Vatani Hizmet dışında Sivas'tan ayrılmadım.
1989 yılı Mahalli Seçimleri ve 1991 yılı Genel seçimlerinde MÇP Sivas
Teşkilatının belki de haberi dahi olmadan, kendi muhitimde arkadaşlarımla
birlikte MÇP için çalıştım. Şehit Liderim Muhsin Yazıcıoğlu'nun
"Milli Mutabakat Çağrısı"na uyarak, 1993 yılından itibaren Büyük
Birlik Partisi'ne üye oldum. BBP'nin Merkez İlçe ve İl Başkanlığı delegesi
oldum, Yönetimlerinde değişik dönemlerde görev aldım, değişik dönemlerde Üst
Kurul Delegesi de oldu. 2 Mart 2017 tarihinden itibaren, BBP'nin AKP
güdümüne girmesine muhalefet ederek girdiğimiz süreçte BBP ile yollarımız
ayrıldı. Şu an Milli Yol Partisi'nde üyeyim. 22 yıllık evliyim, 2 erkek
evladım var.