ÜLKÜCÜ GAZİLERİMİZ ANLATIYOR: VEYSEL ASILDI -4

Komünistlerin koğuşundan kurtulduktan sonra Askeri Cezaevi’nin Müşahede kısmında kalmaya başlamıştım. Beni götürecekleri E-Tipi Cezaevi aslında hemen bitişikteydi. Fakat bir türlü naklim yapılmıyordu. Tam 23 gün burada bir hücrede tek başıma kaldım, naklimin yapılmasını bekledim. Burada da rahat değildim. Çünkü komünistler tarafından sürekli taciz ediliyordum. Müşahede bölümünün kapısına gelen komünistler oradan bana küfrediyorlardı.

Müşahede kısmında benden başka biri daha vardı. Görmüyordum ama çıkardığı sesleri duyuyordum. Birkaç gün sonra bana seslenince onunla tanışıp konuşmaya başladık. Bitişik hücrede kalan bu kişi Veysel Güney adında Malatyalı idamlık bir komünistti. Onu tanımıyordum ama onun yakalandığı olayı biliyordum. 1981’in yılbaşına yakın bir gün Gaziantep’in Alleben mahallesindeki bir eve asker ve polisler baskın yapmışlar, bu sırasında çıkan silahlı çatışmada bir subay ile bir solcu militan ölmüştü. Veysel işte orada yakalanmıştı.

Veysel’e ülkücü olduğumu ve suçsuz yere hapse atıldığımı, komünistlerin attığı bomba ile kör olduğumu anlattım. O da bana kısaca askeri mahkemenin idam cezası verdiğini söyledi. O sıralar 12 Eylül darbecileri tarafından peş peşe idamlar yapılıyordu. Sanırım bunu düşünerek “Belki beni de asarlar” dedi. Konuşmalarımız sürdükçe Veysel’le samimiyetimiz artmıştı. Mert ve dürüst biriydi. Veysel ile ‘kanka’ olduk diyebilirim. Sadece sohbet değil aramızda yiyecek içecek alışverişi de yapıyorduk. Maalesef ikimize de ziyaretçi gelmiyordu.

Veysel kendini iyi yetiştirmiş, bağımsızlığın -sömürü düzeni ve emperyalizme karşı- sosyalist bir savaşla kazanılacağına inanmış biriydi. Bazen “Televizyona çıkıp iki saat konuşmama müsaade etsinler ben bu milleti uyandırırım” diyecek kadar özgüveni vardı.

Bu arada komünistler müşahedenin bölüm kapısına geldiklerinde bana oradan küfretmeye devam ediyorlardı. Bu durum Veysel’i de çok rahatsız ediyordu. O gün Veysel koğuşlarda yatan örgütün üst düzey sorumlularından olduğunu sandığım Kuddusi isminde birini (sanırım Pol-Der’li bir polisti) çağırttı. Ona “Bu arkadaşa oradan küfrediyorlar. Gözleri kör olmuş bu adama küfretmek devrimciliğe ne kazandırıyor? Bir daha böyle bir şey olmasın. Ha bana, ha ona küfretmişler.” dedi. O görüşmeden sonra küfür etme işi hemen kesildi. İkimiz de rahatlamıştık.

Müşahede kısmındaki hücrede kaldığımın 23. Günüydü. Askerler geldiler ve nihayet beni alıp E-Tipi Cezaevi’ne götürdüler. Arası fazla sürmedi, 4 Haziran 1981 günü ülküdaşımız Cevdet Karakaş’ın Elazığ cezaevinde idam edildiğini duyduk. Hepimiz kahrolmuştuk. Ardından ‘kanka’ olduğumuz Malatyalı komünist Veysel’i de 10 Haziran günü E-Tipi’ne getirip astılar. Onunla asılmadan önce 23 gün beraber kalmıştık.

(Kaynak: Ülkücü Hareketin Malul Gazileri 1.cilt)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir