MAMAK KAPISINDA ANNEM
Kapıdan tebessümle çıktı dilde bismillah
Oğlunu görecekti, nasip etmişse Allah
RACİ aklı esti mi keyfi yasak koyardı
Aileler çaresiz o yasağa uyardı
Hemen “la havle” çekti; “inşallah olmaz” dedi
Yine de endişeyle ürpererek titredi
Başladı yürümeye, dilde onca tesbihat,
Aklın bir köşesinde, oğul için nasihat
Şanslı idi herkesten, yürür gider gelirdi
Evin tam karşısında, oğlu orda, bilirdi
Bu düşünceyle geldi Nizamiye önüne
Baktı, toplandıkları o kahvenin yönüne
Gelen orda toplanır, yapılır sıralama
Kime geldin? Ad soyad, üç satır karalama
Kahve hınca hınç dolu, uzak-yakın gelenler
Sarılıp kucaklaşır, birbirini bilenler
Saat on; Nizamiye önünde olur herkes
“Sessiz ol, sıraya geç!” uyarır cırtlak bir ses
Ad okunur, bir düdük; otobüse binilir
Tümen içinde turlar; bir blokta inilir
Blok önünde sıralı subay, erat, köpekler..
Yunan geliyor gibi hep çevrilmiş tüfekler
Yine sıra kapıda, girmek için içeri
Ceberrutlar başında; tutarak nefesleri.
Sırası gelen koşar, tüfekler arasından
Düşeni duyan olmaz, köpek havlamasından
En nihayet girilir; izbe, loş kabinlere
Ana-oğul yapışır, uzak iki pencere
Dokunmak ne kelime, ses duyurmak marifet
Acep zayıflamış mı, karanlıkta görmek dert
Hal hatır, iki kelam; mahremse ses kısılır
Düdükler öttüğünde, o ziyaret kesilir
El sallanır çıkarken, gürültüyle dışarı
Nara atan erattır, bu ona bir başarı
Görevi içte dışta, halkı hizaya sokmak
Halkın başından eksik edilmemeli tokmak
Böyle sona ermişti, bir ziyaret çilesi
Oğul görüldü, ne ki, hakaret silsilesi
Dön geri… Bir dahaki vuslatı düşünerek
Engel olamaz sana, olsa bin bir engerek.
Aylar hatta yıllarca, bu böyle sürüp gitti
Bazen gelenin ömrü, bazen yatanın bitti
İşin özü; biz yattık, sözde mahkûm, yıllarca
Dışarıya çektirdik; girdik en ağır borca
HÜDAİ KUŞ