YAŞANAN GÜN MAZİ OLUR
Daha tecritteki hücrelerimizden çıkar çıkmaz, copların haydalaması ile bir koşudur başlıyor. Üstümüzün sema, beş tarafımızın betonla çevrili olduğu bu küçük boşlukta acıların olduğu kadar hasretin de baskısı altındayız. Boz bulanık başını görebildiğim Hüseyin Gazi aynı zamanda umutlarımızı da temsil ediyor.
Copların durmadan inip kalkarak hız verdiği bu canhıraş koşunun muhatapları, az sonra hepsi askeri talim düzenine geçmiş bir eğitim taburu halini alıyorlar. Bir Çavuş’un ‘rahat, hazır ol, sağa çark…marş!’ komutuyla eğitime başlıyoruz. Arada bir ‘çek dizleri, salla kolları’ narasıyla ateşlenen, ‘karınlar içeri, göğüsler dışarı, başlar dik…’ avazeleri arasında nizami tören adımları ile bir kaç tur atıyoruz. Sonra, ‘koşma vaziyeti al! sol, sol, sol, sağ!’ komutlarıyla çevredeki diğer askerler tarafından da deh dehlenen bu tabur, ‘Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız’ sözleriyle coşarak, gittikçe artan bir tempo ile koşuyor ve ‘kıt’a dur!’ komutuyla adeta Muhafız Alayı Merasim Bölüğüne taş çıkartacak bir edayla ‘rappadan’ duruyor. ‘Dirsek teması hizaya gel, aç kolları, salla bacakları, derin nefes al’ komutları ile jimnastik hareketlerine hazırlanılıyor. ‘Bir, iki, üç’ veya ‘bir, iki-bir, iki’ sıra sayıları ile şekilleri ifade edilen hareketler yapılıyor. Her komutu ‘yah!’ narası ile başlatan bizler, sonunda ‘komando’ diyerek tamamlıyoruz. ‘Kolları yana aç, parmaklar bir birine değsin’ komutuyla da yeni işkencenin davetkar sofrası açılmış oluyor. ‘Mekik vaziyeti al’, ‘komando dansına başla’, ‘şınav vaziyeti al’ ara komutlarıyla, ellerinde coplarla havalandırmaya nizamat veren erler, yerlerde sürünen bizlerin arasına sokuluyorlar.
Az sonra, her hareketin coplanmak için bir bahane sayıldığı bitimsiz dakikalar başlıyor. Soğuktan rengi kaçmış kalça ve bacaklar, copun inişi ile mor bir renk alarak üşümenin verdiği titremeyi unutuyorlar. Yerin soğuğu elleri duyarsız hale getiriyor… Zulüm, Allah’tan gayrı her şeyi unutturuyor.
‘Dikkaaat, esas duruşa geç!’ komutu ise havalandırmaya çıkarılmanın asıl gayesi olan işkencenin maddi cephesinin bittiğini müjdeliyor. ‘Sağa sola bakmak, konuşmak, izinsiz hareket etmek, sigara içmek, spor yapmak yasak!’ komutu, Çavuş’un beğeneceği gürlükte bir ‘sağ ol’ ile cevaplandıktan sonra 15 x 30 metre ölçülerindeki havalandırma sahasında manevi işkence de başlamış olur.Üç-beş metre aralıklarla kırk kadar askerin etrafı kuşattığı bu havalandırma sahasında, yaklaşık otuz tutuklu kafalarını ya çeneleri göğüslerine değecek kadar eğmek veya doksan derece yukarı kaldırmak şartıyla bir uçtan bir uca gider gelirler. İzinsiz hareket etmek yasak ya, az sonra ‘Sigara içebilir miyim veya sigaramın izmaritini çöpe atabilir miyim komutanım?’, ‘Ceketimi giyebilir miyim komutanım?’ canhıraş avazeleri, ‘İç..!, At..!, Giy..!’ gibi aşağılayıcı karşılıklar bulmaya başlar.Bugün aradan yıllar geçmiş olmasına , rağmen hatırlandığında insanın göz pınarlarını dolduran bir fecaat tablosudur bu yaşananlar. İnsanlık şerefine yakışmayan alçaklıkların yapıldığı bir iğrençlikler meydanıdır burası. Evet, burası Ankara, Mamak Askeri Cezaevi’dir…
(Kaynak: Recep Küçükizsiz – Kalemimden Kan Damlattım)