ALMANYA HATIRALARI -5

BİZİM KAVGAMIZ

O Cuma günü camide yine kavga çıkmış. Ocak başkanımız Hamza Abi yanıma geldi. Durumu anlattı. Her Cuma namazında başının ağrıdığını ve bu işlerin artık hayrının kalmadığını söyledi. Ona Süleyman beyle olan görüşmemizi anlattım. Camide Bosna için toplanan paraların hiç kimseye verilmeyeceğini mutlaka Türkmen başkana bildirileceğini söyledim. Çok sevindi ve “Tamam” diyerek gitti.

Az sonra 2. başkan olan Tahsin Abi kızgınlıkla geldi. Sitem ederek “Bir karar alıyorsunuz bize niye bildirmiyorsunuz. Bizim imam Seyit Hoca Bosnalı birine ‘bugün toplanan parayı sana verelim’ demiş. Bir başkası para verilecek adamın yalancı olduğunu söylemiş. Yine kavga çıktı. Artık siz ne yaparsanız yapın, biz karışmıyoruz” deyip o da çıktı gitti.

Cuma namazına biraz geçtim. Cemaatin en arka safında farzı kıldıktan sonra da hemen federasyona geldim. Namaz bitip cemaat dağılınca Suat da yanında birkaç arkadaş ile birlikte çıkıp geldi. Aramızda tanışıp selamlaşırken kapı birden ve hiddetle ardına kadar açıldı. Önde Hamza başkan, ardında Tahsin başkan, Recai Abi ve daha bir sürü kalabalık içeri daldılar.

Suat “Ne oluyor ya?” derken Hamza başkan bir örtünün içinde birikmiş paraları “İşte toplanan paralar” diyerek önüme koydu. Tahsin başkana “Sen burada dur, Hamza Abi ile Recai Abi öte tarafta parayı sayıp bir tutanak hazırlasınlar” dedim. Kapının ağzında “parayı ben alacağım” diye itişip kakışmalar sürüyordu. Tahsin Abiye “Kapıyı kapat bu konuyu aramızda halledeceğiz” dedim.

Tahsin abi “Her Cuma bunları yaşıyoruz” diye söylenip duruyordu. “Sen hele biraz otur” dedim. Fazla sürmedi Hamza başkan ile Recai Abi geldiler. Parayı sayıp bir de tutanak tutmuşlar. Hamza başkan odaya girerken bir bacağı kesik, kolu sargılı birini de içeri almıştı. Onu da oturttular. Hamza Başkan biraz sıkılarak “Bizim imam, toplanan parayı sana vereceğiz diye bu adama söylemiş” dedi. Tutanağa baktım o günkü hasılat bin Mark civarında olup büyük paraydı.

Hamza başkana ve diğerlerine federasyonun “toplanan paralar Türkmen başkanın bilgisi dışında hiçbir kişi veya kuruluşa verilmeyecek” kararını olduğunu tekrarladım. Madem bizim imam, bu şahsa bir söz vermiş, biz onu da mahcup etmeyelim paranın 900 Markı burada kalsın, üstünü tutanakla bu adama teslim edin, dedim. Tam bu sırada kapı açıldı ve içeri arkadaşlarımızdan Konyalı Osman Abi girdi. “Başkanım, bu adam sahtekar bir dilenci. Geçen hafta buna DİTİB’te de para toplandı. Aman ne yanlış bir şey yapmayın” diye feryadı bastı. Ben Osman abiye “Tamam Abi, müsterih ol, o iş halledildi” derken Hamza başkan para ve tutanakla dışarı çıkıyordu ki, Suat’ın camiden beraber geldiği arkadaşlarından biri “Durun ya… Bu işler böyle olmaz” dedi… Hamza Başkan duraklar gibi olduysa da arkasından giden Tahsin Abi “Yürü heri” diyerek onu dışarı çıkardı.

Ayağında şalvar, başında takke, bir karış da sakalı olan o kişi “Yaptığınız şeriata tamamen aykırıdır. O paraları bu adama teslim edeceksiniz. Allah indinde hepiniz günaha giriyorsunuz…” diye bir nutka başladı. Şaşırdım. Azıcık soluklansa cevap vereceğim ama nafile. Bu arada Suat’a bakıyorum başını önüne eğmiş hiç ses çıkarmıyordu. Ayağa kalktım. “Ya yeter be… Sen kimsin, ne karışıyorsun” diye bağırınca durdu. “Ben cemaatim her şeye karışırım” deyince sinirlenip “Çık lan dışarı, burası federasyon” dedim. Adam çıkıp gitsin diye de kalkıp kapıyı ardına kadar açtım.

O âna kadar hiç konuşmayan Suat ne olduysa birden ayağa kalktı. Bana “Sen kimsin? Buradan hiç kimseyi kovamazsın” diye bir cevap vermesin mi? “Ne demek sen kimsin? Ben neysem sen de osun” dedim. Yine “Buraya gelen hiç kimseye karışamazsın” deyince o an çıldırdım. Önümdeki sehpaya bir tekme savurdum. Üzerinde çay bardakları ve kül tablası olan sehpa gürültüyle devrildi.

“Ben de buraya geldim. O zaman bana da kimse karışamaz” diyerek masaya da tekmeler savurmaya başladım. Benim bağırmalarımla ortalık yıkılıyordu. İçerideki gürültüyü duyan millet birden içeri doldu. Beni teskin etmeye çalışarak zorla tutup dışarı çıkardılar. Bu arada o sakallı ile yanındakiler de ortadan toz olmuşlardı.

Dışarıda parayı kapmak için kavgalar olurken biz de içeride bir birimize girmiştik. Tabii bu olaydan sonra Suat ile bir müddet konuşmadık. Belçika’daki teşkilatları ziyarete gitmiş olan Türkmen başkan birkaç gün sonra gelince konuyu öğrendi ve bizimle konuşarak aramızı buldu. Fakat o sakallı da ben orada olduğum sürece bir daha federasyona ayak basmadı.

Recep Küçükizsiz, Adanalı olup ilk ve ortokulu memleketinde okudu. Adana Erkek Lisesi'nde başlayan lise tahsilini Kadirli ve Antakya'da okuyarak tamamlayabildi. Ülkücü olduğu için 3 kez hapse girdi. 12 Eylül darbesinden sonra tutuklanıp MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. Alparslan Türkeş ile birlikte idamı istenen 220 ülkücüden birisiydi. Mamak Mahkemeleri'nde "iki idam, bir müebbet hapis" cezasına çarptırıldı. Adana, Mamak, Gaziantep, Bursa, Bayrampaşa gibi cezaevlerinde 11 yılı aşkın hapis yattı. Cezaevinde İktisat fakültesini bitirdi. 1991 senesinde, "Şartlı Salıverme Kanunu" gereği serbest bırakıldıysa da Yargıtay'ın "her idam cezası için 10 yıl yatılacak" şeklindeki kararı üzerine Almanya'ya iltica etti. Uzun yıllar Avrupa Türk Federasyonu'nda yönetici olarak görev yaptı. Evli ve dört çocuk babasıdır. 2000 senesinde çıkarılan ve kamuoyunda "Rahşan affı" olarak bilinen kanundan "Cezaevlerinde yatan üç-beş çapulcu için hükümeti bozamam" diyerek Ülkücülerin faydalanmasını engelleyen Devlet Bahçeli'ye tepki olarak Yusufiyeliler Hareketini başlatıp, haksız bir şekilde cezaevlerinde yatmakta olan arkadaşlarının sesi oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir