YÜRÜYECEK DAVAMIZ
İzinler bitmiş her yerde kongre faaliyetleri başlamıştı. Diğer arkadaşlar devamlı bu kongrelere gittikleri için hafta sonları federasyonda yalnız kalıyordum. O hafta sonu kimse bir yere gitmedi. Toplantıya Zübeyir Şahinli de katılmıştı. Zübeyir, Frankfurt’a 130 km. uzaktaki Germersheim teşkilatından, yeminli tercümanlık işleri yapan bir arkadaşımızdı. Kurultayda federasyonun genel muhasipliğine seçilmiş fakat çok uzakta oturduğu için arada sırada gelip gidiyordu. Çünkü bir maaşı olmadığı gibi benzin parasını da veremiyorduk. Onun işlerini Metin üstlenmişti. Kenan Amca da o gün toplantıya dahil oldu.
Konuşmalar daha çok eksiklerin tespiti ile ilgiliydi. Genel durum ve muhtemel gelişmeler hakkında Suat “Gönüllerini kazanmalıyız, bu temiz insanlar bizden sadece ilgi ve sevgi bekliyorlar” diyordu. Bence de burada büyük imkanlar vardı. Un yağ şeker hazır, helva yapacak ustayı bekliyordu. Bunu işi bildiğimize inanırlarsa ve bize güvenirlerse başaracağımız kesindi.
O toplantıda konuşulan konulardan bazıları hemen işleme konuldu. Mesela Suat Türkiye’ye gidecek ve yılbaşına kadar Federasyon için takvim hazırlayacaktı. Ramazan ayı için hurma temin edilmesi işi araştırılacaktı. Bunun için Mehmet Erdoğan görevlendirildi. Hacı toplama işlerine çok önem verilmesi ve Zübeyir Koç hocanın tam yetkili olarak Avrupa çapında geziye çıkması kararlaştırıldı.
Genel istekler ve beklentilerin en başında gelen konu federasyonu genelev sokağından taşımaktı. Federasyonun yeni bir yere taşınması için uygun muhitlerde yer aranması işi Zübeyir’e havale edildi. O bu işi telefonla evinden de yürütebilecekti. Bir diğer beklenti de Türkiye’de çıkan ülkücü gazetelerin buraya getirilmesiydi. O zamanlar haftalık Yenidüşünce ile günlük Ortadoğu Gazetesi vardı. Yenidüşünce zaten abone sistemi ile çalışıyordu. Peki günlük gazete getirme işini nasıl yapacaktık? Türkmen başkan bir kampanya yapıp bin abone bulursak, gazetenin burada basılabileceğini söylüyordu.
Keza sağlıklı bir hizmetin yürütülmesi için düzenli bir gelir oluşturmamız gerektiğini vurgulayan Türkmen başkan federasyona aidat ödeyecek üye kaydına başlamalıyız diyordu. Bu arada Metin’e mevcut aidat listesini getirmesini söyledi. Çoğu Almanya’dan ve birkaçı dernek olan aidat ödeyen iki yüz kadar kişinin ismi bulunan listeyi Metin önümüze koydu. Banka ekstrelerinde aylık üç bin Mark civarında bir gelir olduğu görülüyordu. “Bu sayı beş bin kişi olmalı ki, aylık elli bin Mark paramız olsun” diyordu.
Kongreler çok sıkı takip edilecek, yöneticilerle samimi ilişki kurulacak, hocalar camilere kontrollü dağıtılacak, önümüzdeki uzun Weihnacht ve yılbaşı tatilinde, gidilip ziyaret edilmemiş hiç bir teşkilat bırakılmayacaktı. Ayrıca Ozan Arif konser/şölenlerinin devamı için her türlü hizmet yapılacaktı. Genel olarak “Teşkilat içi eğitim, dışarıya propanganda” prensibi ile çalışılacaktı.
Sovyetlerin dağılması ilk önce iki Almanya’nın birleşmesi ile başladı dersem mübalağa etmiş olmam. Almanya’daki ülküdaşlarımız bu birleşmeyi yaşadıkları için olmalı Türk yurtlarının özgürlük ve bağımsızlık çabalarına olağanüstü ilgileri vardı. Gurbet ellerde Türklük gururumuz kabarmıştı. Nitekim peş peşe federasyona gelen Gagavuzların, Kerküklülerin, Batı Trakya’dan Dr. Sadık Ahmet’in, Özbekistan’dan Muhammet Salih’in ve Elçibey’in temsilcilerinin de bunda payı vardı.
O sıralar Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlık ilan etmeleri ile coşkulu günler yaşanıyordu. Türkiye’de “Turancılık” almış başını gidiyordu. Dolayısıyla, dünya Türklüğünün lideri Başbuğ Türkeş, mevcut ve olası bütün denklemlerin içinde birinci derecede yer alıyordu. Ankara’da yapılan altı Türk devlet başkanının “Türk Birliği Zirvesi”ne katılmış, Demirel’in, Başbakanlık konutunda verdiği yemekte diğer liderlerle beraber aynı masaya oturmuştu. “21. yüzyıl, Türk Asrı olacak” diyordu.
İşte dünya genelindeki değişimlerin yol açtığı ve Türkiye’de ülkücü hareketin yakaladığı bu rüzgarı Avrupa’ya yansıtmamız ve yaymamız gerekiyordu. Toplantının sonunda Türkmen başkan “Başbuğun federasyonu ziyarete geleceği” haberini verdi. Onun özel hizmeti ile de Kenan Amca ilgilenecekti.
Ertesi gün Türkmen başkan federasyondan ayrılmadan önce bana “Senin Almanya’da hukuki bir statü kazanman lazım, ilticaya müracaat ederek buna başla” dedi. Frankfurt’a geleli beri çok önemli bir durum olmadıkça federasyondan dışarı çıkmamıştım. Mültecilik konusunda çevremdekilere ne yapmalıyım diye sormaya başladım. Herkes “ülkücülük Almanya’da iltica için geçerli siyasi bir sebep değil” diyordu. Kimseden doğru düzgün bir şey öğrenemedim.
Ozan Nihat’ı görmek için federasyona gelmiş olan Ahmet Karatepe’ye konuyu açtığımda bana “Kenan Amcanın tanıdığı Türkçe bilen Alman bir avukat var ona gidin” deyince benim için bir yol açılmış oldu. Kenan Amca ile birlikte Zega isimli avukata gittik. Bu avukat, babası İstanbul’daki Alman konsolosluğunda çalışırken, uzun bir süre Türkiye’de yaşamış ve liseyi burada bitirmiş biriydi. İstanbul ağzı ile mükemmel Türkçe konuşuyordu. Ona durumumu anlattım. Dinledikleri onu çok şaşırtmıştı. En sonunda “Ceza Daireler Kurulu kararıyla hukuk katledilmiş, senin iltica talebin ülkücü olduğun için değil hukukun kurbanı olduğun için kabul edilir” dedi.
Ona vekaletimi ve beş yüz Mark da para verdim. Bunun karşılığında iltica bürosuna hitaben bir dilekçe yazdı ve fotokopisini de bana verdi. “Bunu üstünde taşıyacaksın, polis kontrollerinde göstereceksin. Bir aksilik olursa polisler benimle irtibat kurarlar” dedi. Bu kağıdın geçerlilik süresi İltica Bürosu’ndan cevap gelene kadarmış. Avukatlık bürosundan Kenan Amca ile sevinerek çıktık. Türkiye’den kaçak olduğum gibi Almanya’da da kaçak durumdaydım ama artık elimde polise gösterebileceğim hukuki bir belge vardı.