ALMANYA HATIRALARI -8

GURBETTE İLK RAMAZAN

1992 senesinin Ramazan’ında Stuttgart’taydım. O sıralar Kayserili Ahmet’in teşkilata yakın olan evinde kalıyordum. Zamanımın çoğunu teşkilatta geçirir, mümkün olduğu kadar gençlerle ilgilenerek onların fikren gelişmeleri için yardımcı olurdum.

Teşkilatta, Ramazan boyunca her gün iftar yemeği verilmesi gibi çok güzel bir gelenek vardı. Hafta sonları birçok arkadaşımız iftar ile sahuru birleştirir, sabah namazını teşkilatın camisinde kıldıktan sonra evlerine giderlerdi.

Teşkilatın camisinde Hüseyin isminde Kastamonulu bir hoca efendi görev yapıyordu. Samimi bir ülkücü, güzel hizmetler veren değerli bir insandı. Çorumlu Musa Abi gibi hizmete hevesli yaşlılardan bir de ekip kurmuş yüzlerce çocuğa Kur’an okumayı, namaz kılmayı öğretiyordu. Cuma günleri vaaz ve hutbeleri muhteşemdi. Cami tıklım tıklım dolardı.

Her akşam ülküdaşlarım beni evlerine, iftara davet ederlerdi. İlk defa burada karşılaşıp tanıştığım insanların bu samimiyeti beni çok duygulandırırdı. İşte ülkücülük böyle kutlu bir sevdadır: içten, karşılıksız ve gösterişten uzak. Dünyanın neresine giderseniz gidin aynıdır.

Birlikte iftar edelim diye çok ısrar ederlerdi. Ben ise yalnız gitmeye utanır, çekinirdim. Bunun çaresini evinde kaldığım Ahmet ile teşkilat başkanı Cevat’ı kendime vekil kılmakta bulmuştum. Nereye olsa beraber giderdik. O Ramazan’da Resul, Hasan, Arif, Muharrem (rahmetli) ve Hüseyin kardeşlerimin evlerine iftara gittiğimizi hatırlıyorum. Her iftar sofrasında ev sahibinin kendi memleketine has en güzel yemekleri bulurduk. Arabaşının, lahmacunun, mantının, böreğin en lezizini o sofralarda yedim. Dolayısıyla gurbet eldeki ilk Ramazan’da ne oruç tutmakta, ne de gurbet elde helal lokma bulmakta zorluk çektim.

Ayrıca hem Stuttgart teşkilatındaki, hem de çevre teşkilatlardaki iftarlara da gitmemiz gerekiyordu. Göppingen’de Osman Abinin, Heilbronn’da Turan Başkanın, Esslingen’de Salim Başkanın, Ludwigsburg’ta Malik Başkanın Nagold’ta Enver Abinin iftarlarına da gitmiştik.

İftara gittiğimiz yerlerde çoklukla sahura kadar bitmeyen sohbetlerimiz olurdu. İftardan sonra topluca namazlarımızı kılardık. Sonra kiminde saz çalınır, kiminde çiğköfte yoğrulurdu. Saatlerce süren sohbetlerimizde mübarek şehitlerimiz, gazilerimiz, o zaman hala cezaevlerinde yatmakta olan ülküdaşlarımız ve ülkücü hareketin genel meselelerini konuşurduk.

Uzun yıllar Mamak’ta yattığım için bana orada geçen Ramazanları sorarlardı. Yemek vaktinde dağıtılan ve iftara kadar bekletilince yağı tamamen donan yemekle iftar ettiğimi, yiyecek bir şey olmadığı için kuru ekmek ve suyla sahur edip yattığımı hüzünle anlatırdım. Dinleyenler gözyaşlarını tutamazlardı. Bazen iftardan sonra Mamak’ta geliştirdiğimiz “…daimi devlet, nasibi cennet, ülkücü şehitlerimize rahmet, teşkilatımıza güç kuvvet, yiyenlere afiyet… şeklindeki sofra duasını yaptırırdım.

Ülkücü hareketin, 12 Eylül sonrasında Başbuğumuzla giriştiği “Bozgundan Zafere” hamlesi başarılı olmuş Erzincan, Elazığ , Yozgat gibi şehirlerde belediye başkanlıkları kazanılmıştı. 1991 seçimlerinde ittifaktan çıkan 18 milletvekili ile birlikte başbuğumuzun ülkücü hareketi yeniden Meclis’e taşıyarak, temsil etmeye başlaması, yurtdışındaki ülkücülerin de yaslı gönülleri şenlendirmiş, herkesin yarınlara olan umudu yeşertmişti. Ülkücüler bitmeyen bir coşkuyla fedakarlık yarışı içindeydiler. Hepimiz 12 Eylül’ün yaraları bir an önce sarılsın ve iktidar yürüyüşümüz hız kazansın istiyorduk. Her iftar sofrasında dualarımız niyazlarımız bunlarla doluydu.

Recep Küçükizsiz, Adanalı olup ilk ve ortokulu memleketinde okudu. Adana Erkek Lisesi'nde başlayan lise tahsilini Kadirli ve Antakya'da okuyarak tamamlayabildi. Ülkücü olduğu için 3 kez hapse girdi. 12 Eylül darbesinden sonra tutuklanıp MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda yargılandı. Alparslan Türkeş ile birlikte idamı istenen 220 ülkücüden birisiydi. Mamak Mahkemeleri'nde "iki idam, bir müebbet hapis" cezasına çarptırıldı. Adana, Mamak, Gaziantep, Bursa, Bayrampaşa gibi cezaevlerinde 11 yılı aşkın hapis yattı. Cezaevinde İktisat fakültesini bitirdi. 1991 senesinde, "Şartlı Salıverme Kanunu" gereği serbest bırakıldıysa da Yargıtay'ın "her idam cezası için 10 yıl yatılacak" şeklindeki kararı üzerine Almanya'ya iltica etti. Uzun yıllar Avrupa Türk Federasyonu'nda yönetici olarak görev yaptı. Evli ve dört çocuk babasıdır. 2000 senesinde çıkarılan ve kamuoyunda "Rahşan affı" olarak bilinen kanundan "Cezaevlerinde yatan üç-beş çapulcu için hükümeti bozamam" diyerek Ülkücülerin faydalanmasını engelleyen Devlet Bahçeli'ye tepki olarak Yusufiyeliler Hareketini başlatıp, haksız bir şekilde cezaevlerinde yatmakta olan arkadaşlarının sesi oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir